Cem Yılmaz: Boş İşler Bakanı



Kemal İnal


Cem Yılmaz, 1990’ların başlarından bu yana Türkiyeli orta ve üst sınıfların hayatına mizahı stand-up tarzında ve fakat apolitikleştirerek en etkili biçimde sokan figürlerden biri, belki en popüleri oldu. Mizahı politik içeriğinden ayıklayıp kara mizaha inat “ak mizah”a çeviren bir anlayışa öncülük eden Cem Yılmaz’ın öncelikle kentsel gençlik kesimlerine verdiği mesajlarda en fazla öne çıkan vurgu, sisteme muhalefet etmeden sistemle dalgasını geçebilme becerisi olsa gerek. Fakat geçen onca zamanın ardından Yılmaz’ın geldiği yer, dönemin muhalif mizah dergisi Leman’ın sahnesinde çıkıp da, minibüs şoförünün yolcularından bilet parası isterken kullandığı sözde komik deyimin (“beyler, arkadan vermeyen var mı?”) çok ötesine geçebilmiş değil. 



O dönemin kendi halindeki sıradan kentli-marjinal ‘gırgır’ tipinden bugün küçük çaplı bir kapitalist imparatorluk yaratan tipine geçiş yapan Cem Yılmaz’a gülemeyen insanlara gülen, Cem Yılmaz’a gülemeyen hali tuhaf karşılayan bir izler-kitle oluştu. Geçen sürenin ardından eğer mizaha ilişkin bir farklılık aranacaksa, elbette öncelikle şu söylenebilir: Cem Yılmaz, mizahın varoşlarından merkezine kaydı, para harcama delisi orta ve üst sınıflar için esprilerini incelttikçe daha çok kazandı; kazandıkça mizahı toplumsal sorunların dışına taşıdı. Kuşkusuz Cem Yılmaz, neoliberalizmin bir ürünü mizahçı olarak yükünü tuttukça sistemle olan dayanışmasını daha da güçlendirdi. Sistemle olan dayanışmasında ödül aldıkça, mizahını bel altından bel üstüne bir miktar çıkardı ama yine eskisi gibi apolitik kılmaya devam etti. Bugün Türkiye mizahı eğer apolitik anaakım içinde üretmeye devam ediyorsa, bunda Cem Yılmaz’ın payı belirleyici olmuştur. 


On iki yıl önce yazdığım bir yazıda Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Beyaz’ı “traji-komik üçlü” olarak nitelemiş; traji-komik nitelemesini iki temele oturtmuştum: Bu üçlü, ısrarla kara mizahtan kaçıyor; faşizm, kapitalizm, bağnazlık, muhafazakârlık gibi sorunlarla asla ilgilenmiyordu. Yani tekere çomak sokmaktan kaçınan bu üçlünün yaptığı aslında kaba bir geyik muhabbetinden hiç de farklı bir şey değildi. Şöyle yazmıştım: “Yaşamı “geyik muhabbetleri” denilen bir tür hafiflikle algılama/yorumlama, sözde toplumsal idealler diye satılan bazı düşünceleri bireysel öyküler içinde ama egoistçe bir ustalıkla damıtma, alternatiflik adına bir tür züppeliği rutinleştirme, konformizm diye eleştirilen sistemin açıklarını en kurnazca biçimde yakalayıp değerlendirme, bayağı cinsel odaklı sözcük oyunlarını mizah sanatı diye benimseme ve çevreye yutturmaya çalışma, her şeyi dalga geçmek adına “ti’ye alma” vb.” Buradan çıkan mizahın sululuktan pek bir farkı olmadığını pek çok kez gördük. Bu sululuk, mizahı sadece ve sadece kaba bir eğlence olarak görmekte; eğlendirirken izleyicinin muhalif ve eleştirel bir tutum takınmaması için elinden geleni ardına koymamaktadır. Cem Yılmaz’ın kullandığı sefil (lumpen) ve argo dil, mizah kara niteliğini kaybettikçe dil oyunlarına, argo betimlemelere ve gündelik geyiklere daha fazla bulanmıştır. Eğer bugün gençlik apolitik bir politikanın içinde yüzüyorsa, bunda Cem Yılmaz’ın sulu mizahçılığının, piyasa yönelimli stand-up’ tarzı sözde komedisinin büyük bir payı vardır.



Komik (comique), kabaca, hayatı, egemenlerin tavuklarına kış demeden zararsız tarafından mizahlaştırma; hoşluk, eğlence, tuhaflık, gülünçlük, kaba saba güldürücülük anlamına gelir.  Humour ise, mizah ya da nükteyi ciddiyeti kaybetmeden yapmaktır. Geçmişte egemenler, eğlenmek adına tipi bozuklardan (cüce, kambur, insan azmanı, “zenci” vd.) soytarı ve palyaçolara değin bir dizi tipi kullanmışlardı. Ama toplumsal muhalefetin yükselip devrimlerin kendini gösterdiği dönemlerle birlikte (17. ve 18. yüzyıllar) başta bazı usta yazarlar (Moliere, Dickens vd) olmak üzere birçok entelektüel, edebiyatçı ve sanatçı, mizahı basit bir eğlence olmaktan çıkarıp onu toplumun vicdanı adına halkın bir silahına çevirmişti. “Güleriz ağlanacak halimize” deyiminde anlam bulan kara mizah aslında rahatsız ettiği için karadır. Romanyalı çizer Albert Poch’un dediği gibi, “mizah, bizi rahatsız edenleri rahatsız eder”.  Dahası, mizah sayesinde biz dünyanın gülünç olmasından kurtuluruz (Todor Dinov). Mizahla biz yüce olanın gülünç tarafını rahatlıkla görürüz; Şarlo’nun Diktatör filminde Hitler’i gülünç hallere sokmasında olduğu gibi.


Mizah asıl anlamını özgürlüğün olmadığı yerde kazanır. Bu yüzden mizahın en büyük hedefi, baskıcı kişi, ideoloji, kurum ve sistemlerdir. Her türlü olay, kişi, düşünce, nesne ve kavram gülünç, sıra dışı ve eğlenceli bir dille mizahın konusu yapılabilir. Ama bunu eleştirmeden, düşündürtmeden, sorgulatmadan yapıyorsa, o tür mizahın basit bir palyaço gösterisinden farkı kalmaz. Brecht’in sözünü, “mizahın olmadığı yerde yaşamak zor, her şeyin mizah olduğu yerde yaşamak ise olanaksızdır”, hatırlamanın tam sırası.


Cem Yılmaz, 1990’lar ve 2000’ler Türkiye’sinde hemen her şeyi sadece gülünecek bir mizah kalıbına sokup bize sunduğu için mizahı, mizahın dışına itmiştir. Çoğu genç, Cem Yılmaz’ı beğenir ama “nesini beğeniyorsun?” sorusuna alabileceğiniz bir cevap olamaz pek. İstenen tam da bu; sabun köpüğü tadında veya hafifliğinde bir mizah üreten Cem Yılmaz, bellekte kalan bir sahne, söz veya hareket üretmediğinden ya da üretmek istemediğinden eğlencelik olmadan öteye gidemez.  

Zamanında askerlik yaparken paşalar karşısında da stand-up yapan Cem Yılmaz, tam da eğlencelik olduğu için militarizm tarafından payelenmişti. Oysa mizah, her türlü baskı aygıtının karşısındadır. İktidarla arası iyi olmayan mizahçı ancak mizah yapabilir. Gerisinin yaptığı şey, iktidarların çanağından yalamaktır ki, bu günümüzde en çok da Türkiye’ye uymaktadır. Başbakan Erdoğan’ın Cem Yılmaz tipi mizahçılarla hiç sorunu olmadı; olamazdı da çünkü sulu ve eğlencelik mizaha imza atan stand-up’çılardan beklenen şey, sorun yaratmamaktı. Cem Yılmaz’ın yanı sıra Beyaz, Yılmaz Erdoğan gibi daha birçok isim 2002’den bu yana mevcut iktidara karşı hiçbir toplumsal tavır almadan sözde sanatlarını icra etmeye devam etmektedir. Yılmaz Erdoğan’ın Çok Güzel Hareketler Bunlar, tam da kentli, iyi eğitimli, bol gelirli orta ve üst sınıflara eğlencelik mizah sunması bakımından Türkiye mizah tarihi içinde ibretlik olarak anılmaya hak etmektedir.   

        
Cem Yılmaz hiçbir zaman bir Aziz Nesin, Kemal Sunal veya Şener Şen olamayacak, çünkü sanatında halkın sorun ve çıkarlarına ilişkin en küçük bir nokta yok. Onun popülerleşmesi, bu üç ismin popülerleşmesindeki halkçı vurguya hiçbir zaman sahip olamayacak. Bu isimlerin sanatında öne çıkan şey, mizahın toplumsallığının büyük ölçüde halkın sorunları ve önerilen çözüm yolları bağlamında anlam kazanmasıydı. Bu yüzden Cem Yılmaz, mizahı karartarak halkı aydınlatmaya çalışan isimlerin karikatürü bile olamayacak derecede silik bir kapitalist figürü temsil etmektedir. Haliyle buradan sanat değil, ancak ve ancak sululuk, şaklabanlık ve geyik muhabbeti tadında bir eğlencelik çıkmıştır. Kentli orta ve üst sınıfların Cem Yılmaz’da aradığı şey tam da budur: Birkaç saat keyifli zaman geçirip gülme ihtiyacını karşılamak ve stres atmak. Bu steril, suya-sabuna dokunmayan mizah anlayışı, mizahın bittiği noktada başlar. Mizahı araçsallaştırmaya çalışan bu bakış açısı Cem Yılmaz’a hâkim sınıfların nezdinde nezih bir yer sağlamış fakat halk kesimlerinde anlaşılmaz bir yabancılaşmaya yol açmıştır. Öyle ki, bir Şener Şen’in Züğürt Ağası’na tüm emekçiler gülebilirken bu filmde kendi hayatlarından bir şeyler bulabilmişlerdir. Oysa Cem Yılmaz’ın abuk-sabuk filmlerindeki bayağı yapaylık, sululuk, saçma-sapan diyaloglar, teşbihler ise halk sınıflarında bir karşılık bulamamıştır. Çünkü Şener Şen tarzı mizah, toplumsal bir temeli olduğu için sağlam yerde durabilmiştir.


Sonuç olarak, Cem Yılmaz, Türkiye’de mizahı tam da neoliberalizmin taleplerine yanıt verecek şekilde ürettiği için iktidar ve hâkim sınıflar tarafından sahiplenilmiştir. O, iktidarlara yaslandıkça mizahının içini daha da boşaltmış; sahneye, reklamlara ve diğer programlara çıktıkça bize boşluktan seslenen bir boş işler bakanı olarak görünmüştür. Boş görüntüden dolu bir mizah çıkamayacağına göre Cem Yılmaz, iktidar eliyle üretilen bir mizah katili resmine bürünmüştür. Cem Yılmaz’ın yaptığı değil, kendisi bir mizah konusudur artık.                          



Yorumlar